Garry Stewart 1981 yılında, 20 yaşındayken sosyal hizmetler bölümünü okumayı bırakıp, ‘’kadınsı’’ olarak görülmesine rağmen 1983’de Sidney Şehri Bale Akademisi ve sonra ise 1984’de Avustralya Bale Okulu’na kabul edilerek, hayallerimize ulaşmak için, hiçbir zamanın geç olmadığını kanıtladı. Daha Avustralya Bale Okulu’nda bale eğitimine devam ederken, kısa süreli eğitimi ve yaşına rağmen ilk koreografisini yaparak yeteneğini ortaya çıkardı.
Mezun olduktan sonra Avustralya Dans Tiyatrosu’nda kariyerine ilk adımını attı. Tiyatroda bir süre çalıştıktan sonra Queensland Balesi, Expressions Dans Şirketi, Onex Şirketi, Sidney Tiyatro Şirketi ve bunun dışında birçok bağımsız şirkette dansçı olarak çalışıp 1980’lerin sonunda profesyonel dansçılık kariyerini sonlandırdı.
Dansçılık kariyeri bittiği an Garry, hemen koreografi kariyerine başladı. 1990’da bağımsız koreograf olarak Sidney Dans Şirketi gibi şirketler ve birçok üniversite için eserler çıkardı. Yedi yıl sonra ise Sidney’de Thwack! Şirketi’ni kurarak iki modern eser ortaya koydu. Bu iki başarılı eser, Melbourne Festivali’nde prömiyeri yapılan “Plastik Uzayı” ve dünyanın her ucunda bilinen Kuğu Gölü balesinin arkasındaki anlatının parçalanması olan “Birdbrain” eserleridir.
Garry, 1999’da Avustralya Dans Tiyatrosu’nda sanat yönetmeni olarak kariyerine devam etti. Bu süreçte birçok eser çıkararak ün kazandı ve 22 yıl sonra tiyatrodaki görevini bitirdi.
BAZI ESERLERİ
Be Your Self (2010) – Kendin Ol
“Biz kendi vücudumuz muyuz yoksa duygularımız mı? Biz düşünme şeklimiz miyiz? Biz insanlarla olan ilişkilerimiz miyiz?” —Garry Stewart
Öncelikle benim favorim olan “Be Your Self” eseriyle başlamak istiyorum. Bu eseri çok sıkıldığım bir gün internette buldum ve izledikten sonra çok uzun süre aklımdan çıkmadı.
“Be Your Self”, Garry Stewart’ın en çok ilgi alan eserlerindendir. Kostüm, müzik ve ışıklandırma sayesinde eser çok akılda kalıcı bir hale geliyor.
Garry, bu eserin ele alınan konunun derinliği sayesinde çok ilgi çektiğini düşünüyor. Ve haksız da değil. Eseri izledikten sonra kendimizi sorgulamaya başlıyoruz. Aslında neyiz? Gerçekten sadece biyolojik bir vücut muyuz?
Bu soruları kendime eserin sadece bir kesidini izledikten sonra sormaya başladım. Hepsini izlesem nasıl duygularla yüzleşeceğim hayal bile edemiyorum.
Eserde yer alan dansçılardan biri olan Kimball Wong, prova sürecinin ağır geldiğini söyledi. Sadece fiziksel olarak değil bir de mental olarak ağır geldiğini ve dansçıların bir çok farklı duygularla yüzleşmek zorunda kaldıklarını söyledi.
Devolution (2002) – Dejenerasyon
“Robotik yapılar ilerledikçe insanlar bir tür yozlaşma durumuna mı düşüyor?” —Michelle Potter
“Devolution” bende çok karışık duygular bırakmıştı. Bu eser, farklı bir evrene ışınlanmışım gibi hissettirdi. Sahnede birçok göz alıcı ve çeşitli büyük ve küçük makineler bulunuyor. Dansçılar ise böcekleri andıran kostümler giyiyorlar. Eser, insan vücudu ile makineler arasındaki ilişkiyi ele alıyor ve sahip olduğumuz tüm teknolojiye rağmen hâlâ etten kemikten ilkel olduğumuzu ve içgüdüsel biyolojik varlıklar olarak yaşadığımız gerçeğini vurguluyor.
The Age Of Unbeauty (2002) – Çirkinlik Çağı
“İnsanın insana karşı acımasızlığını yansıtıyor ve koreografi zaman zaman oldukça güçlü ve acımasız ama aynı zamanda insan bağlantısına duyulan ihtiyaçtan bahsediyor – tutku ve kırılganlık.” – Garry Stewart
Ve son olarak “The Age of Unbeauty”! Garry Stewart’ın en popüler eseri. Eser, bir çok ödül kazandı ve yıllar sonra bile tekrar sahneye çıkartılarak yine çok ilgi ve sevgi alan bir eserdir. Adının üstünde olduğu gibi çok hüzünlü bir eser. 11 Eylül’de yaşanan olaydan sonra eserde savaş gibi bir çok korkunç konu ele alındı. Diğer eserler kadar ekstra değişik kostüm vb. ortada olmamasına rağmen çok etki bırakan bir eserdir.
Garry Stewart, bir gün 20 yaşında verdiği karar sayesinde bugüne kadar ün ve birçok ödül kazandı. Eserleri ise çok seviliyor. En güzel tarafı ise kendisinin sevdiği ve diğer insanların gülünç bulduğu bir mesleği yaparak bu kadar başarılı oldu. Geleceğimiz bizim geleceğimizdir. Bu konuda başkalarının dediklerini dinlemek yerine içimizdeki o sesi dinlemeliyiz. Kimseyi dinlemeyin ve gerekirse de büyük kararları alın. Belki on yıl sonra sen de elinde ödül tutuyor olacaksın.
Safiyat KADYRBEK